Cumartesi, Mart 25, 2006

Doğa Sporları


İki hafta önce kamp kurdukta ona dair bir yazı yazayım dedim.

Alnımın Çatı
Genç adam, kayanın üzerinde oturmuş gözleriyle ufku tarıyordu. Arada sırada Selimiye Camii'sinin ihtişamına kapılıp, bu kadar uzaktan onu nasıl görebildiğini düşünüyordu. Bu yüce mabette içini ürperten gizemler vardı. Yağmur damlalarını kesen birinin arkasından yaklaştığını hisseti. Genç kız, rüzgarın geldiği yönde dikilmişti. Sigarasından sıradan bir nefes çekti. Genç, onun gözlerine bakarak "Sigara için kötü bir hava." dedi. Aslında hava kendileri içinde kötüydü ama bunu sorun etmiyordu. Tek sorunu kızın bu dağ başında sigara içmeye devam etmesiydi. Kız, çocuğu çok rahat anlayabiliyordu ve onu rahatlatmak için "Bu sonuncusu." dedi. Genç, eliyle oturduğu kayanın üstünü yoklarken "Sonun keyfini çıkar." dedi içinden ve kayanın üstünde bulduğu küçük taşı ufka doğru fırlattı.

Aşağılarda, taşın düştüğü yerde olan kamp liderlerinden bir tanesi o sırada "Burası, eğitim için uygun." diyordu kendi kendine. Taşın sesini duydu. Önce taşın düştüğü yere baktı sonra taşın geldiği yere kayaların üstüne çevirdi kafasına. Genç adamla kızı gördü ve "Bunlar orada ne konuşuyor?" dedi. Onların baktığı yöne bakmayı düşünmedi bile çünkü Selimiye'nin o tarafta olduğunu biliyordu. Boş ufukta başka nereye bakılabilirdi ki?

Hafif soğuk ve yağmurlu trakya havasını kamp lideri içine çekti. Adı Mustafa'ydı ve kampçıların hazır olma düdüğünü çalması gerektiğini düşünüyordu. İçine çektiği nefesi, bir kısa aralıkla iki defa üfledi. Nefesle harekete geçen düdük, çadırlarını yeni kurmuş ve çadır içine yerleşmeye çalışan kampçıları uyardı. Herkes çadırlarından çıkıp liderin önünde sıralandı. Kayanın üstünde ki genç ile kızda gelmişti ama kayanın aşağısında ki bayan lider ortalıkta yoktu. Anlaşımlan hedefleri orası olacaktı.

Gün, düşüyde alçak, yatayda 5 metrelik bir tırmanışla bitti. Hava açmıştı. Bu havada doğa yüüyüşü yapmak güzel olacak gibi gözüküyordu. Gözcü kulesinde sıradan günlerinden birini yaşayan asker, sıradan bir er olmadığının farkındaydı. Görevi askeri lojmanlar gibi basit yerleri korumak yada askeri gazinoda bilardo oynayan çocukların masalarda bıraktığı topları toplamak değildi. O, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını koruyan, 500 metreden iki güvercinin yemek için çabaladığı solucanı vurabilen bir askerdi. Az önce bunu yapmıştı. Kurşunların üzerine zimmetli olduğunu biliyordu ama burada ki sıkıcılıktan ya bir psikolij bunalım doğacaktı yada bu şekilde zinde kalma oyunları oynanacaktı.

Ufuktan ayrılmayan gözleri, bir grup insan fark etti. "Yine araplar!" dedi ve içinden "Bunlarda olmasa insan yüzü göremeyeceğim." diye geçirdi. Önce dürbünüyle sonrada emin olmak için pusu tüfeğinin teleskop gibi olan tekli dürbünüyle kontrol etti. Bunlar arap değildi. Ama sınıra yaklaşıyorlardı. Belki bir tanesinin kaşları arasında ki bir delik onları bu fikirden vaz geçirir diye düşündü. "Acaba önce hangisini vursam." dedi ama bunun bir şaka olup olmadığından emin değildi. Kendi kendine şaka yapan bir adam ve bunun şaka olup olmadığını bilmiyor. Daha kötü ne olabilir derseniz. Bunu arkadaşlarından biri ölen ve etrafa kaçışan kampçılara sorabilirsiniz.

Tabi ki böyle bir şey olmadı. Asker, yapması gereken işlemleri hatırlar. Telsizin frekansına bakar. "18 numaralı sınır kulesi. 18 numaralı sınır kulesi. Tamam." demesinin ardından komik bir melodi duyulur. Kahve yerine, üçü bir arada yapan kahveciye küfür etmekte olan telsizde ki hareketlenmeyi fark eder. Gelen sesleri dinler ve "Sınır Karakol. Merkez dinlemede. Tamam." der. Cevap veren sesi duyan asker, karşısındakinin robot olup olmadığını düşündü ve "410 metre Türk tarafında sınır ihlali. Hedef temiz. Vur emrini bekliyorum." dedi. Bu sıradan işlemler yüzünden gına gelen adam "Dur be oğlum, tavuk mu vuruyon? Orda öğrenciler vardı belki onlardı. Isı kamerasıyla görmüştük onları. Şİmdi bizimkilerden biri kampı ziyaret eder." iki defa aynı melodi sesi duyulur "Tamam."

Gençler nasıl bir tehlikeden kurtulduklarını bilmeden kampa geri dönerler. Bir astsubay tarafından isim listeleri alınır. Sınırdan geçen araplar konusunda uyarılırlar ve maceralarına bırakılırlar.

olcay "oldum olası" bayram

Hiç yorum yok: