Pazar, Mayıs 21, 2006

ehem...

Oldukça normal bir pazar gecesiydi aslında.Olaylar nasıl gelişti,tam olarak ne oldu,ne bitti inanın ben de bilmiyorum.Ama elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

O akşam da diğer akşamlar gibi televizyonumun karşısındaki tekli koltuğuma krallar gibi kurulmuş,bir elimde coca-cola promosyonu kolpa bardak[ince uzun birşey böyle] bir diğer elimde de zapping dediğimiz atraksiyonu gerçekleştirmemize yarayan uzaktan kumanda isimli obje,takılıyordum.Dışarıda yazı andıran boğuk bir ilkbahar havası vardı ve benim içimde de garip bir sıkıntı peydah olmuştu.

Çok afedersiniz yelleneyim gitsin dedim.Demez olaydım.Elim[bu bağlamda dötüm]kırılaydı da vücudumdan o gazı dışarıya nakletmeyeydim.Ama olmadı.Yellendim.Osuruğum,çok afedersiniz,"tıss" efektiyle bedenimin alt taraflarından dış dünyaya yayıldı.Hızla diffüze oldu ama olana kadar öyle bir koku yaydı ki,allah sizi inandırsın insan dünyadan tiksinir.Burdaki dünya hem terim hem terim olmayan manada dünya.O derece yani.Neyse ne diyordum.Heh evet mevzu bahis koku burnumun direğini kırdı vs.

Bir iki dakika geçmedi ki evimin,üzerine altı kanatlı bir melek figürü işlenmiş altın kapısı[abartıyorum biraz] "tok tok tokundu tok" şeklinde çaldı.Önce kapıya doğru ters bir bakış attım.Bunu hep yaparım.Sanki ben o bakışı atınca kapının çalınması duracak mınakoyim.Hayır sinirlenmeyeyim diyorum ama ben de insanım sabrım bir yere kadar.Neyse,sonunda kapıdan üçüncü kez "tok tok tokundu tok" sesini aldıktan sonra "patlama mınakoyim patlama" diyerek[kısık sesle ama yoksa öyle asi bir çıkış yapayım akılları alayım şekline bürünebilen bir insan değilim]kapıya gittim ve tahmin edebileceğiniz gibi kendisini açtım.

Önümde Selim duruyordu.Selim,apartmanımızın asosyal ergen metalci genciydi.Merak ediyorum bu gençler acaba adını bilmediğim bir devlet kurumundan her apartmana tahsis mi ediliyor.Neyse bu konuyu ileriki bir yazıda irdeleme sözüyle devam edeyim.Selim uzun ve kirli saçlarını gayet efemine bir tavırla- ki o tavır sağ elini hiç de tehditkar olmayan bir biçimde kafasının tepesine götürmesinden anlaşılıyordu-düzeltti.Gerçi o saçlar da dünyanın en iyi saç düzelten adamına bıraksan yine düzelmez ya neyse."Abi" dedi,benimle saygılı konuşur,"bizim iki televizyondan biri arıza yaptı,diğerine de annem ve ablalarım el koydu,bense bu gece delicesine örovizyonu seyretmek istiyorum."diye devam etti.Bu açıklayıcı tavrı beni bir yandan memnun beriki yandan irrite etmişti.Hezeyanlı bir ruh hali içerisindeydim o gece belki kabul etmeliyim ama karşımda "çüküçükü" şeklinde konuşan çemçük ağızlı,üzerinde "fuck the system" yazılı siyah tişörtüyle kapıma dayanmış bu genci içeri alıp kendisiyle bir babacan abi tavrıyla çok afedersiniz "daşşak" geçmeme engel değildi."Ya oğlum sus ne konuşuyosun çükçük,ben de onu izliyorum gel takılalım birlikte yaaa" diyerek,bunu derken de bir elimi sağ omzunun arkasına atıp kendisini içeriye aldım.

Selim bundan sonra konuşmayacaktı bunu çok iyi biliyordum.Amacını gerçekleştirmişti ve şimdi sinsi planının ikinci aşamasını tamamlamak kalmıştı.Teklinin yanındaki ikili koltuğa oturdu ve "mehel" bir ifadeyle tv ye bakmaya başladı.Ben de yerime geçtim.Selim'e bir şey ikram etmedim.Etmeyecektim de.Gerekirse o lanet olasıca koltukta ölecek,çürüyecek ve kahrolası bir kemik yığını olarak kalacaktı ama birşey ikram etmeyecektim.Ben ikram etmem.

FB tv açıktı televizyonda.Örovizyon başlayalı bir iki dakika oluyordu.Kanalı değiştirmedim.Aslında Fenerbahçeli değildim.Lanet olasıca futboldan ekseriyetle nefret ederdim hatta öyle ki bir "milli takımı tutuyooooroooeeem" adamı dahi değildim.Neyse,amacım Selim'e garip gurup yollardan çektirebileceğim kadar acı çektirmekti.İki dakika daha geçti ve kanal hala değişmemişti.Kumandayı da bu Selim angutu bir densizlik yapar da benim evimde benim kumandamla benim televizyonumun kanalını değiştirmeye kalkar diye kıçımın yanına Selim'in göremeyeceği şekilde saklamıştım.Bir beş dakika daha geçti.Selim terli yüzünü bana çevirdi,samimiyetsiz bir sırıtışla "abi açsak yurovizyonu yeaaa" dedi.Eğer yaşımı başımı almış,aklı selim bir insan evladı olmasam,"yeaa" derken ağzının aldığı görüntü nedeniyle onu oracıkta,mutfakta tezgahın altındaki dolapta sakladığım elektrikli testeremle paramparça edebilirdim.

"Hehe hangi kanaldaydı bu kodumunu yarışması Selimcim?" dedim ve aynı samimiyetsizlikle ben de sırıttım."Abi" dedi,alnındaki ve boynundaki damarlar belli oluyordu,sinirlendiğini açıkça görebiliyordum."trt 1 de işte nerede olacaktı ya" dedi.Bana bir an için sert çıkacağını,dinlediği müzik gibi isyankar bir tavır sergileyeceğini düşünmüştüm ki cümlesinin sonunda "ya" derken korkak bir ördek yavrusu gibi sesi inceldi.Hatta yutkundu.Bu yapmaması gereken bir hataydı.

Nefret tüm bedenimi kaplamıştı.Artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimi biliyordum.Bugün ikimizden biri ölecekti.Yavaşça ayağa kalktım."Hacım bak kumanda orada.Sen aç trt1 i de ben de bize içecek birşeyler getireyim."dedim.Hemen kumandayı alıp tuşlara bastı.Bir anda tüm benliğimi alıp götürdü canımdan çok sevdiğim televizyonumdan.Ses,renk,kanal ayarlarım hepsiyle "cibidocibido" diye tuşlara basarak oynadı.Selim'i bunun için iki kez öldüreceğime yemin ederek mutfağa yöneldim.Aklımda sadece elektrikli testeremin imgesi vardı.Sırıttım...

Devam edecek!
Doğan "dodothebird" Öztürk

1 yorum:

Olcay Bayram dedi ki...

oha süpermiş. ben bunu atlamışım. nasıl böyle bir yazı atlanır? öldür, öldür, öldür. sonrada kumandayı bi yerine monte et. böyleleri yüzünden ilk 10a bile giremiyoruz. Ayrıca bu yazı bana bi göndermeyse, tamam lan tamam bi daha dokunmam kumandana. Elbet sen isticen dokunmamı hatta yalvarcan. O değilde canım televizyon çekti, gidip biraz izleyeyim.


olcay "beş bi yerde ama olcay nerde?" bayram