Cumartesi, Haziran 03, 2006

Dalak

Gökkubbede ki o devasa sarı toptan geldiğini düşündüğüm ısı, cildimin üzerinde ki son ter damlasını da kurutmaya başladığı anla yolun ortasın da ki kızı görmem aynı ana denk gelmişti. O kıza ulaşmam gerektiğini düşünüyordum. Yoldan hiç bir araç geçmiyordu. Nerede olduğumu bilmiyordum ama burası bir otobandı. Hangi ülkede olursanız olun otobanlar süratli arabaların mekanıdır. Geniş yol ayaklarımın altında bitmeyecekmiş gibi geliyordu, yürüyordum. Ne zaman koşmaya karar verdim hatırlamıyorum. Yolun ortasına vardığımda uzunca bir süre koşmuş ve yorulmuştum.

Burada hiç kimse yoktu. Tam tersine var olmayan arabalar bir anda otaya çıkmıştı. Ben yolun ortasında kala kalmıştım. Arabalar çok hızlı geçiyorlardı. Yol boyunca yürümeye karar kıldım ama hangi tarafa yürüyeceğimi bilmiyordum. Hislerim sahil tarafına yürü diyordu ama deniz gözükmüyordu. Motor seslerini kafamdan atıp, martı seslerini duymaya çalıştım. Duyamıyordum. Peki ya denizin kokusu yok mudur? Burnumun içi egzost gazları ile yanmaya başlayana kadar derin derin çekmeye çalıştım etrafta ki kokuları. Farklı bir koku alamamıştım. İki yönün de bir birinin aynı olduğunu düşünüp, yürümeye başladım.

Günlerce yürüdüm. Burada ne uyuyabiliyordum ne de buradan çıkabiliyordum. Çok uzun bir koridoru olan tek kişilik hapishaneydi burası benim için. Araçların içinde ki insanlar beni fark etmiyorlardı ya da önemsemiyorlardı. Bense onları göremiyordum. Bütün camlar siyahtı. BU yolun biteceğini biliyordum ama en azından birazcık daralmasını bekliyordum. Daraldığı anda kendimi yola atacaktım. Hiç daralmadan ilerleyen yol bi anda bitti. Taşıtlar yok olmuştu. Asfalt bir çizgi şeklinde bitiyordu, gerisi topraktı ve yol yoktu. Ben yoldan kurtulmamın sevinciyle hoplayıp zıplayarak toprağa doğru koşarken, bulunduğum yerin bitmemiş bir köprü olduğunu fark etmemişim. Tek bir adımla geri dönüşü olmayan bir hata yapmıştım.

Bir şeylere tutnmak için çabalayan ellerim can havliyle küçük bir kuşa çarptı, düşüyordum. Ben ölecektim, hiç bi umudum yoktu ama yine de kurtulma arzusuyla bir canlıya zarar vermiştim. Benle birlikte kuşta düşüyordu. Kuşa uzanmaya çalıştım. Kuşu elime aldım. Bunu nasıl yaptığımı kavramayamadım. Havada süzülüyordum. Kuşu kurtarmaya çalışırken umayı öğrenmiştim. Küçük kuş, elimde pır pır ederken canlandı ve uçmaya başladı. Onunla birlikte bende uçuyordum. Bir süre kuşu takip ettim. Sonra bulutları gözüme kestirdim. Acaba bulutlara kadar yükselebilir miydim? Evet. Önce pamuk gibi beyaz içinden geçince biraz ürperdiğim bir kaç bulutu geçtim. Biraz daha yükselince elbiselerimi ıslatan ve beni titreten koyu gri renkli bir bulutun içinde süzüldüm. İçimde ki merak duygusu hiç kaybolmayacak gibiydi. Daha yukarıda ne var? Bomboş. Sarı renkli devasa top yukarıda ama önce ki gibi ısıtmıyor. Üşümeye başlamıştım ve yoruluyordum. Daha fazla yükselmeden aşağı inmem gerektiğini düşündüm.

Yer yüzüne ulaştığımda tam sağ tarafımda bir bomba patladı. Bi anlık bütün sesler kesildi. Hayatın sesi kısıldı. Görüntüler akmaya devam ediyordu. Bir kaç saniye ve sesle görüntü uyumu yakalandı. Bir savaşın ortasındaydım. İki tarafta yeşil ve kahverengiden oluşan kıyafetler giyiyordu sanki tek bir taraf varmış gibi. Kim kimi vuracağını nereden biliyordu? Kısa bir süre beni sağır eden patlama vucüduma hiç bir hasar vermemişti. Yakınıma iki üç tane daha bomba düştü ve sadece saçtıkları topraklar saçlarımda toplanıyordu. Bana başka bir etkileri yoktu. Yine de uçarak buradan kurtulmayı düşündüm. Patlamalar belki de hayali kanatlarıma zarar vermiş olacaklar, uçamıyordum. Yere yattım gözlerimi kapattım başladığım yere geri dönmüştüm.

Uzun koridorlu hapishaneydim ama farklı bir açıdan görüyordum bu hapishaneyi. Otobandan geçen bir otobüsün içindeydim. Otobüsle Edirne'ye çok fazla gittiğimden, aynı yere gittiğimi düşündüm. Sonra bir tünele girdik galiba etraf karardı. Aydınlandığında başımda tanımadığım insanlar "Olcay, Olcay!" diye sesleniyordu. En son nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Otobüsteydim sonra ne oldu? Hayır, otobüste değildim. En son hastanede kan veriyordum. Kan verirken bayılmışım ve gözlerimin kararmasının ardından beynimde bunları yaşamıştım.

Bir süre dinlendikten sonra normal hayatıma geri döndüm. Cesaretim olsa hekime "Bir daha yapabilir miyiz?" diyecektim.

olcay "uçan" bayram

Hiç yorum yok: