Perşembe, Ekim 12, 2006

uyumaktan önemli işlerim war

Düşündüm düşümden ayrı kaldım! Gece gece aklıma gelen lakırdı... Düşünüp düşünden ayrı kalmak... Ne kadar kulağa hoş gelen buna rağmen ne kadar soğuk bir laf! Söyledikçe, tekrarladıkça bir şeylerden sıyrılıyor gibi insan. Her söylediğimde bir anı, bir yaşanmışlık, bir değerli anekdot, bir insan daha eksiliyor sanki düşüncelerimden. Saçma sapan bir şey den bahsediyor olabilirim, ama korktum gecenin su saatinde su laftan, seviyorum ama korkuyorum da.
Aklımda yazıya dökülmeyi bekleyen sözcükler zıplayıp beynimi kemirip duruyordu saatlerdir ve hatta beni yatağımdan kaldıran, olduğum yerde huzursuzlaşmamı sağlayan yine bu sözcüklerdi, ama şu an hepsini bir araya getirip anlamlı bir yazı çıkaramayacağımı anladım. Çok acı çünkü uyuyamayacağımdan eminim. Berbat bir yazı için de uykusuz kalmak çok da istediğim bir şey değil. Aslında tema yine aynı -günün her saati hep aynı düşünceler; insan ilişkileri yada daha dürüst bir tabirle insanlarla çarpık ilişkiler kuran ben ve ilişki kurmaya çalıştığım kuramadığım, bu nedenle yok öle bir şey dediğim kimilerine göre kutsal olan o şey.
Bir gün bunları bırakıp güzel şeylerden de bahsedeceğim, Ataol Behramoğlu'nun hani Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var adlı şiiri varya, işte onun gibi yada Can Dündar' ın sevgi dolu bir yazısı gibi yahut Nazım'ın yazdığı
__Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın,
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak__
bu mısra gibi güzel, hayata ciddi bir hava katan, umut dolu bir yazı yazacağım bir gün... Kendimi hazır hissettiğimde! Ama put gibi beklememeliyim o günü; hazır olmak için çaba vermeliyim; saplandığım düşüncelerden sıyrılmaya çalışarak, aynı anda yaptığım monolog sayısını minimuma süresini ise maksimuma çıkararak, daha stabil düşünmeyi öğrenmeye çalışarak, bu gibi şeylerle işte.
Artık insanları dinleyemediğim bir dönemdeyim! Bunu fark ettiğimde dünyam başıma yıkıldı, yaşlandığını birden bire fark eden biri gibi? Bunu sana söylemiştim! Biraz önce bundan bahsettim! Beni dinlemedin mi? Seninle bunu konuşmuştuk. Ne dediğini hatırladın mı? gibi sözler sıklaştı hatta her saat başı böyle bir söz duyar oldum. Kendimden nefret etmeye başladım? Bir şey anlatırken dinlediğimi düşünüp, aslında dinlememişim diyorum, dinlemeyi unuttum.
İşte bahsettiğim konularda bir şeyler yazabilmek için önce eski güzel günlere dönmem, önce dinlemeyi hatırlamam, duymayı bırakıp dinlemem, en az etrafımdaki insanlar kadar baktığımı görmem; ayrıntıları, hayatın kıvrımlarını, ufak tefek sancılarını, minik günlük mucizelerini fark etmem gerekiyor. 3-4 yıl önce sahip olduğum, fakat artık beynimin uyuşmuş köşelerinde terk edilmiş olarak bulduğum bu insanı insan yapan duygu düşünce ve yeteneklere kendimi tekrar açmam, onları bıraktığım yerlerden alıp onarıp kullanıma sokmam gerekiyor. Kolay görünüyor belki ama değil -hatta bence kolay da görünmemesi gereken bir şey.
Tekrar insan olmak gibi bir şey bu. Bunu yapmazsam günden güne artan yas tutmalarım, güvensiz bakışlarım, hayattan korkuşlarım, kendimden uzaklaşmalarım, asice büyüyen bir çocuk gibi görüp kendimi, ellerimi tutmaya korkmalarım yaşamın gizeminin güzelliğinin önüne geçmeye beni ondan mahrum bırakmaya devam edecek, bu arzuladığım son şey.
Bu gece yine her zamanki polemiklerimi yaparken kendimle bunları düşüneceğim aklıma gelmemişti. Kendime bu yazıya dökemediğim daha birçok şeyi itiraf ettim... Belki bundan sonrası hayatımın, daha umut verici olacak! Belki de ben hiç bir şey başaramayacağım ve bunlar bu yazıda kalacak. Öyle olmamasını umuyorum. İşte şu saatte yatağımda huzursuzca dönmemi, uyuyamamamı, klavye başına geçmemi, bunları düşünmemi isteyen, belki de beni seven birileri vardır. Belki bu sadece benimdir ama çok daha rahatlatıcı olanı belki de -kendimi kandırmak bile olsa bu - bunu isteyen başka birisinin olmasıdır. Kim bilir...

Hiç yorum yok: