Pazartesi, Mart 27, 2006

Inanılmaz haber

Bahadır aka. Bagon Emirler 27 Mart 2006 tarihinde.

sıkı durun

bir yerlere oturun

yuksek tansiyonu kalp hastalığı olanlar ve çocuk taşıyanlar bu haberi okumaktan çekinsinler lütfen


SAÇLARINI KESTİRDİ!!?


lütfen bakarken koruyucu gözlük kullanın yoksa kör olursunuz...


caner şahar
feanor news
from gorukle/ BURSA

Pazar, Mart 26, 2006

ona senin için yalwardım :((


''İnanmıyorum'' diyorum kendi kendime defalarca,her zor durumda her çıkmazda....''hayır ben sana i-nan-mı-yo-rum''
Oturup adam akıllı düşününce inansam da inanmasam da beni korkunç bi şekilde kulak ardı eden bir yaratıcı war karşımda yada cidden bi yaratıcı yok.bu daha iyi diğer ihtimalden.Somut bişeyler olsa ortada,ben de bütün ömrüm boyunca onun warolup olmadığını düşünmek zorunda kalmasam,bu kadar çok fırtınanın birbiri ardına başladğı ,dur durak bilmeyen paranoyak günlerimin,düşüncelerimin arasında bir de buna yer bulmaya uğraşmasaydım.Armut piş ağzıma düş olsaydı.Olmaz ya,hani olsaydı iyi bişey olurdu.
Annem öldüğünde ölmeyi düşünürüm hep,we ben dün ölüme çok yakındım.Bütün gece o da ben de çok yakındık.Kendi adıma düşünüp hadi artık bitsin bu işkence dedim saatler boyunca,ama annem adına bunu söylemek o kadar zordu ki.Tansiyonu bir derece bile düşürebilmek için o kadar çaba gösterdim ki...We o inanmadığım warlığa __belki de yokluğa__el pençe diwan durup yakardım.O an elimdeki kitabı bitirme isteğim,abimden aldığım vcd yi izleme keyfim,insanlarla olan problemlerimi(onlar benim hiç takmadığımı düşünseler bile)nasıl çözebileceğim hakkındaki kafa patlatma seanslarım....artık herkesin alışmış olduğu,''bu fakülteden çekip gitsem de diğerinde mi dewam etsem okula?'' sorum,hayatıma yön veren bu günlük düşünceler aslında o kadar da önemli olmadı.Benim bir annem wardı,gecenin bi yarısı tansiyonu cıkmıştı,orda oturup bizi yönettiği söylenen tanrıya sabaha kadar yalwarmıştım,umrumda bile değildi,herşeyi bir kenara atmıştım! Ewin bütün lambaları yanıyordu saatin 3 'ünden sabaha kadar,hepimiz ayaktaydık .Ama ben bunu o an farkedemedim,ne yanan ışıkları ne de etrafımdaki insanları....Karanlık bir odada annem we ben wardık sadece. Onun gözlerinden ayırmıyordum gözlerimi.O ise beni sakinleştirmek ister gibi bakıyordu gözlerime.Ben bakışlarımla ona yalwardım ''bırakma beni'' diye ... ''Şu an herşeyi yaparım senin için bırakma!''karşısında aciz olduğum ,elimi kolumu bağlayan tek insansın sen,en büyük askımsın,we en acısı da sen benim yaşama tebessüm etmemin tek gerçek nedenisin,bırakma olur mu! Beni yatıştırmak için baktı bana bütün gece,ama tek gördüğüm onun benden daha heyecanlı olduğuydu.İşte bu kahrolası düşünceleri kalp atışlarını hızlandırıyor we tansiyonunun düşmesine engel oluyordu.Yastığını yükseltmekle daha ne kadar engel olabilirdik beynine gitmek için sabırsızlanan,orada bir huzursuzluk yaratıp onu elimden alacak kudrete sahip kana.Ewet gidicem dedim dün gece,gidicem,ona daha yakın olmak,onu daha cok görebilmek için gidicem o fakülteye.Yapmak istediğim bu değişikliğin bütün nedenleri bir anda sönüp gitti we tek bir nedene bıraktı yerini.Annemi daha fazla görebilmek!
Anneme daha yakın olmak,ona her dakika koşabilmek ! Belki de onun beni görmeden we beni düşünerek , benim için endişelenerek gecirdiği gün sayısını azaltmak ...


alew

E Bookcu geldi...

Ebook okuytabilirim ama bulamıyorum diyorsanız... Ingilizce biliyorsanız...



Aferin size.



benden isteyebilirsiniz. yazar adı kitabın orjinal adı ile birlikte. adınızı soy adınızı ve T.C. vatandaşlık numaranızı "feanor.atreides@gmail.com" a gonderin ben size kitabı istediğiniz formatta geri yolliyim.

eğer bir konuda der kitabı bulmak filan istiyorsanız. size ingilizce olarak ama buyuk olasılıkla farklı yazardan gonderebilirim.

ilgililere duyurulur.

caner "feanor" şahar |Np. Pink Floyd - Comfortably Numb|

Cumartesi, Mart 25, 2006

Tanınma Fobisi

--mutfaktan sesler mi geliyor
--bilmiyorum
--duymuyor musun?
--neyi?
--sesleri...sesler geliyor mutfaktan dedim ya
--iii bşeyler duyduysan gidip bak tamam mı
--offf otur sen we işitme duyunu kullanma tamam mı ben gidip dış dünyayla biraz ilgileniiiym!
kusura bakma seni yalnız bırakıyorum!
--emin ol önemli değil...

çalışma masasını yawaşça titreterek,kalktığı sandalyeyi de hafifçe bir tarafa iterek yawaşça kapıdan cıktı.camlı bölmeden onu izledim...bunu
özellikle yapıyor diye düşündüm.kızdığında hep böyle yapardı,gayet sakin bir tawır takınır özellikle hiç ses cıkarmamaya dikkat ederdi
normal olmayan bir dawranıştı bu diğer insanlara göre belki de hatta bana göre de.sinirlendiğimde hep ona hissettrmeye calışırdım bunu
cıkardığım gürültülerle yani bu gibi şeylerle işte.onun tam aksi dawranışlarla! 3 yıl boyunca harika günler gecirdik.düşününce herşey mükemmeldi
diyemesem de mükemmelliyetçi iki insan için oldukça sıkı bi ilşki diğer insanlar için ise özenilecek bir yaşamdı! ilişkinin ömrü tükeniyormuydu acaba??
bunu son zamanlarda kendime durmadan soruyordum,cewabını wermiyordum ama...wermek istemiyordum,şimdi durup dururken herşey bu kadar sakinken sewmiyorum artık onu demek çok acıydı....riyakar bi insanım ben ewet öyleyim... bazen yüzüne bakıyorum bana herzmanki şirin tawırlarıyla gülümsüyor
we beni ne kadar sewdiğini söylüyor....öyle zamanlarda içimdenonu öldürmek geliyor! öldürmek... ben kötü dşüncelere daldıkça,ondan uzaklaştıkça ne kadar sewdiiğini söylemesi sinir bozucu

--birşey yokmuş
--iyi
--bugün cok asabisin
--konusmuyorum bile nasıl wardın bu kanıya
--ewt konuşmuyorsun....

beni ne kadar iii tanıyor.artk yalan söyleyemiceimi biliyorum.belki de korktuum buydu benim...her insan bir süre sonra cözülür.bu kaçınılmaz.cok
yazık,artık akıl oyunlarımla onu şaşırtamıcak mıydım?artık kızdım kızmadım konusu acıldıında cewabını hiç düşünmeden wericek miydi?
beni tanıyamzsın sen tawırlarımı artık ilgsini cekmek için kullanamıcak mıydım? ewt bunların hepsi cewapları olumlu olan sorulardı.lanet şey! kahretsin!
bununla da bitti işim dedim içimden... diğer ilişkiler gibi tamamlanmış bir puzzle halini aldı bu da ! artık dewam etmek imkansız...keşif dewri
sona erdi,artık ben hızla kötüleşicem o ise hızla günlük konusmalarımın altındaki manaları yüzüme wurucak...artık ya ben kendimi imha edicem ya onu yada bu ilişkiyi....nedensiz yere bir terkediş daha.kimseye acıklayamadığım we sawunamadığım,başımdan sawamadığım düşüncelerimin körelttiği bir birliktelik daha...kapıda bekleyen bir yalnızlık daha....bir yitirlmişlik yada bir eksik kalmış sewgi daha!
alev "alew" boyraz

Bir spam We Dumur Detayları

Öncelikle spamlerden ölesiye nefret ettiğimi söylemek istiyorum,kişi listemin oldukça cüzzi bir rakamda olmasına rağmen spamler benim de yakamı bırakmıyor....İşte en son gelen spamlerden biri taze taze,çıttır çıtır bir spam,okudum we her satırda ayrı bir dumur detayı buldum!

--Eğer dürüst davranırsanız bu size doğruyu söyleyecektir. Şaşırtıcı şekilde doğru.Cevaplarınızı bir kağıda yazın.Hile yapmayın manasız olur. Cevaplar bu sayfanın sonunda!--
Şaşırtıcı derecede doğru....adam kendini freud sanıyor! freud amca yanılmaz hesabı öyle gizemli bir giriş yaptı ki....burda ulan söylemesem ne olur gibi birçok sey söyleyeblirsiniz o anki sinirle,fakat onları şimdi ben burda dile getirmiyim:) dewam ettiğimde şöyle bir kasılıyorum --Karşı cinsten birisinin ismini yazın--- bu cümle insanı ister istemez kasıyor be, yani buraya güzel bi isim yazmak,waktiyle aramızda bişeyler gelişmiş weya gelişebilecek yada gelişmesini istediğim birini yazma zorunluluğu duyuyor insan.Şimdi ilk aklıma geleni düşündüm de.Karşımdaki apartmanda gün boyu balkonda oturan Turan amca! Ulan yazamazsın ki...Ya sonunda kötü bişi çıkarsa! Düşünsene yılların Turan amcası...Çocukluğunu bilir senin...Ayıp bi olaysa? Sonra 5 gün boyunca adamın yüzüne bakamazsın maazallah.Yaw ama ben onu yazmak istyorum....Şimdi testin sonuna da bakamazsın:( olmaz öyle,yoruma göre cewap werilir mi? yok ben dayanamıycam,dürüst ol demedi mi hem tamam işte Turan amca ahada yazdım gitti:)
--En favori renginiz kırmızı,siyah,mavi,yeşil,sarı'dan hangisidir? -- hadi buyur! Yahu karar wer,en favori rengim mi ? Yoksa bu saydıklarından en sewdiğim mi?Kardeşim bu nasıl bir anlatımdır böyle? cewap yazamam...En fawori rengim cam göbeği.Hımmm en yakını hangsi acaba yeşil yasdım gttti yahu.
--Beyaz ve siyahtan hangi rengi daha çok seversiniz? Aynı cinsten birisinin ismini yazın?--
hiç birini de sewmem nefret ederim allah allah bu kadar zorlayıcı soru da görmedim yaw iii bari nefret ettiğim iki renkten birini seceyim siyah oldu mu!
Aynı cinsten brinin ismi... İlk aklıma geleni yazıcam yine.İlk okulda bir teyze wardı acaip bağırıp çağırırdı okulun ortasında arzu teyze.... Aklıma ilk gelen o! Kadın öyle bir bağırmış ki hala aklımda, ahada arzu yazdım nolcaksa olsun !
---Kaliforniya'yı mı,Florida'yı mı daha çok beğenirsiniz?-- hımmm ben New Orleans filan desem? Offf hiç bir bilgim yok ki tanrım, hayır neden Kaliforniya yada Florida anlamadım ki! İşte bu yüzden nefret ediyorum...Yahu bir kere benim hiç ilgimi çekmedi bu eyaletler, bilmiyorum birşey,cok sinir bişey ya sanki birisi benim bunlarla ilgilenmediğimi biliyor we uyuzluk olsun diye ikisini bi araya getirip ahaa sana soru diyor.Hangisini daha çok beğeniyorsun ? Yaa işte biliyo olsan bi tane seçersin der gibi,tıkanıp kaldığım bir yer muhakkak olur!

Cewaplar:
1-Bu şahısı çok seviyorsunuz./Aşıksınız.
hönk! Birincisi Turan amca yaz kış balkonda oturması we gece 4 te bile çıksam tam karşımda bir korkuluk tavrı sergilemesiyle yeterince sinirlerimi bozuyor.Bir de dışarıdaki çocuklardan biri için : 'şu çocuk bana deli dedi,işaretle söyledi' diyerek sergilediği kronik paranoyanın pek de hoşuma gittiği söylenemez!... Bir gün bile oturup ulan ne kadar sewiyorum be demedim sallama ! İkincisi yemin ederim aşık değilim yahu...Al işte ben bugün perdeye dahi yaklaşamam,gözlerimden anlar benim! Adamda ilginç bi hal war zaten ne yapacağını kestiremezsin.ahada şu kız spamde benden bahsetti der,ben de zaten hayır diyemem insanlara! Offf birden soğudum yılların Turan amcasından!
Cewapların dewamını okumaya cesaret dahi edemiyorum....kim bilir arzu teyze hakkında ne dicek!!!!
alev "alew" boyraz

Doğa Sporları


İki hafta önce kamp kurdukta ona dair bir yazı yazayım dedim.

Alnımın Çatı
Genç adam, kayanın üzerinde oturmuş gözleriyle ufku tarıyordu. Arada sırada Selimiye Camii'sinin ihtişamına kapılıp, bu kadar uzaktan onu nasıl görebildiğini düşünüyordu. Bu yüce mabette içini ürperten gizemler vardı. Yağmur damlalarını kesen birinin arkasından yaklaştığını hisseti. Genç kız, rüzgarın geldiği yönde dikilmişti. Sigarasından sıradan bir nefes çekti. Genç, onun gözlerine bakarak "Sigara için kötü bir hava." dedi. Aslında hava kendileri içinde kötüydü ama bunu sorun etmiyordu. Tek sorunu kızın bu dağ başında sigara içmeye devam etmesiydi. Kız, çocuğu çok rahat anlayabiliyordu ve onu rahatlatmak için "Bu sonuncusu." dedi. Genç, eliyle oturduğu kayanın üstünü yoklarken "Sonun keyfini çıkar." dedi içinden ve kayanın üstünde bulduğu küçük taşı ufka doğru fırlattı.

Aşağılarda, taşın düştüğü yerde olan kamp liderlerinden bir tanesi o sırada "Burası, eğitim için uygun." diyordu kendi kendine. Taşın sesini duydu. Önce taşın düştüğü yere baktı sonra taşın geldiği yere kayaların üstüne çevirdi kafasına. Genç adamla kızı gördü ve "Bunlar orada ne konuşuyor?" dedi. Onların baktığı yöne bakmayı düşünmedi bile çünkü Selimiye'nin o tarafta olduğunu biliyordu. Boş ufukta başka nereye bakılabilirdi ki?

Hafif soğuk ve yağmurlu trakya havasını kamp lideri içine çekti. Adı Mustafa'ydı ve kampçıların hazır olma düdüğünü çalması gerektiğini düşünüyordu. İçine çektiği nefesi, bir kısa aralıkla iki defa üfledi. Nefesle harekete geçen düdük, çadırlarını yeni kurmuş ve çadır içine yerleşmeye çalışan kampçıları uyardı. Herkes çadırlarından çıkıp liderin önünde sıralandı. Kayanın üstünde ki genç ile kızda gelmişti ama kayanın aşağısında ki bayan lider ortalıkta yoktu. Anlaşımlan hedefleri orası olacaktı.

Gün, düşüyde alçak, yatayda 5 metrelik bir tırmanışla bitti. Hava açmıştı. Bu havada doğa yüüyüşü yapmak güzel olacak gibi gözüküyordu. Gözcü kulesinde sıradan günlerinden birini yaşayan asker, sıradan bir er olmadığının farkındaydı. Görevi askeri lojmanlar gibi basit yerleri korumak yada askeri gazinoda bilardo oynayan çocukların masalarda bıraktığı topları toplamak değildi. O, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını koruyan, 500 metreden iki güvercinin yemek için çabaladığı solucanı vurabilen bir askerdi. Az önce bunu yapmıştı. Kurşunların üzerine zimmetli olduğunu biliyordu ama burada ki sıkıcılıktan ya bir psikolij bunalım doğacaktı yada bu şekilde zinde kalma oyunları oynanacaktı.

Ufuktan ayrılmayan gözleri, bir grup insan fark etti. "Yine araplar!" dedi ve içinden "Bunlarda olmasa insan yüzü göremeyeceğim." diye geçirdi. Önce dürbünüyle sonrada emin olmak için pusu tüfeğinin teleskop gibi olan tekli dürbünüyle kontrol etti. Bunlar arap değildi. Ama sınıra yaklaşıyorlardı. Belki bir tanesinin kaşları arasında ki bir delik onları bu fikirden vaz geçirir diye düşündü. "Acaba önce hangisini vursam." dedi ama bunun bir şaka olup olmadığından emin değildi. Kendi kendine şaka yapan bir adam ve bunun şaka olup olmadığını bilmiyor. Daha kötü ne olabilir derseniz. Bunu arkadaşlarından biri ölen ve etrafa kaçışan kampçılara sorabilirsiniz.

Tabi ki böyle bir şey olmadı. Asker, yapması gereken işlemleri hatırlar. Telsizin frekansına bakar. "18 numaralı sınır kulesi. 18 numaralı sınır kulesi. Tamam." demesinin ardından komik bir melodi duyulur. Kahve yerine, üçü bir arada yapan kahveciye küfür etmekte olan telsizde ki hareketlenmeyi fark eder. Gelen sesleri dinler ve "Sınır Karakol. Merkez dinlemede. Tamam." der. Cevap veren sesi duyan asker, karşısındakinin robot olup olmadığını düşündü ve "410 metre Türk tarafında sınır ihlali. Hedef temiz. Vur emrini bekliyorum." dedi. Bu sıradan işlemler yüzünden gına gelen adam "Dur be oğlum, tavuk mu vuruyon? Orda öğrenciler vardı belki onlardı. Isı kamerasıyla görmüştük onları. Şİmdi bizimkilerden biri kampı ziyaret eder." iki defa aynı melodi sesi duyulur "Tamam."

Gençler nasıl bir tehlikeden kurtulduklarını bilmeden kampa geri dönerler. Bir astsubay tarafından isim listeleri alınır. Sınırdan geçen araplar konusunda uyarılırlar ve maceralarına bırakılırlar.

olcay "oldum olası" bayram

Alaka-ül Words

Yazmanlık dalgamın ilk denemesiyle karşınızdayım(metal of honor'dayım 24 ayardayım). Birçoğunuzunuz beni tanımadığını düşünerek, size biraz kendimden bahsetmek istiyorum[bkz: Candy shop(evet, iktidarsızlığa sebep olabiliyorum.)]. Genellikle, sokak aralarında gezerken gözü dikiz aynasında, kulağı "Arkaya takılan vaaar!!!" sesini bekleyen şoför gibiyimdir. Veya, bakkala yirmialtı[rakamla 27(işine gelirse)] gündür borcu olup da arkadaşlarıyla misket havası oynarken, filmde gördüğü artizin (evet, artiz) adını düşünen herifim ben.
Yazılarımda genellikle politik konulara girmem, girsem de dans etmem ona göre!! Her ne kadar dışarıya neşeli, güleç görünsem de, içimde hiç büyümeyen bir çocuk var.(güleç dedim de, olsa da yisek) Yani yeri gelir hüzünlü, ağlak şeyler görürseniz tarafımdan yazılmış, şaşırmayın. Özellikle böyle birbiriyle alakalı şeyler yazmayı sevdiğim için köşemin adını(kendi kendime köşe yapmayı düşünmüştüm de) "Alaka-ül Words" koydum, kız olursa da Ayşe koyacağım. Zaten Ayşe'nin tersinin de eşya olduğunu tam o an farketmiştim. (bkz: anastas mum satsana)(bkz: ey edip adanada pide ye) (bkz: nal imid nıtşarğu niçi kemriveç unub)
İlk yazı milk yazı derken yine yazmışım birşeyler(bkz: milk brothers). Yukarıda yazdıklarımın özeti olarak, sizin de anlıyacağınız üzere: Faruk K. süper dans ediyor.

Doğa [PeraPolente] Genç

Perşembe, Mart 23, 2006

gece gec saatlerde makarna yemek

gece saat 03:53. karnım açtı artık tok. bahadırla aramızda giriştiğimiz bulaşıkları kim yıkayacak konulu ufak çaplı muharebenin sonuçları belirsiz. sonuçta o tek parça bulasık yıkandı. onemli olanda sonuc değil midir zaten? çoğu zaman değil.
şu 20 yıllık yaşamımda anladığım birşey varsa açlık bir işkence uykusuzluk ise salaklıktır. birinden kurtuldum diğerini ise kendi cezası olarak hala çekiyorum. ne de olsa kendi eylemlerimizin sonuçlarına katlanmalıyız.
bu aksam tekrar anladım ki bahadır gastronomik açıdan mucizevi bir insan. gecenin köründe 2 tabak makarna yiyip daha sora yapmamasını soylediğim halde basımda karnım ağrıyor diye dert yanıyor. hem mucizevi hem yüzsüz anlayacağınız.
gastronomi demişken. benimde karnım ağrıyor. sanırım makarna üzerine nakşettiğimiz (uygun şekilde yerleştirmek) ketçhap bozuktu. neyse ikinci paragrafın sonu herkez için gecerli.
bugun gs fb maçını izledim. güzel maçtı. seyirciler ilginçti. bazı insanların kendilerini birşeyin parçası hissetmek için ne kadar hayvanlaşabileceğini görmek eğitici oldu. ders çıkarmalı mıyız? belki.
çevreme bakıyorum. ve çoğu kişinin çok kolay tahrik olduğunu görüyorum. tehlikeli bir olgu bu. yakında kendi gözlerimle bir linç girişimi görürsem şaşırmayacağım ama yine de üzüleceğim.
yarın okul var. gitmek gerek. ama ben gitmek istemiyorum. zaten sınıfın yerini de unuttum. ilginç demi. belki de değil.
bazı insanlar azimle ders çalışabiliyorlar. ben yapamıyorum. hiç bişeyi azimle yapamaz oldum. belki tuvalete girmek dışında. evet tuvalete kesinlikle azimle giriyorum.
bu aralar aşık aşık dolaşıyorum etrafta. güzel bir duygu. kendimi ilk defa bir başka insan için sorumlu hissediyorum. pek seviceğimi sanmazdım bu olayı ama garip şekilde olması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum. kader mi? kadere inanmam.
etrafımda teşekkür etmem gereken bir sürü insan var. nedense onlarla yanyanayken hiç aklıma gelmiyor bu. sanırım birşeyin değerini o seyi kaybedince anlamak diyen söz doğru. bir yere kadar.
karnım ağrıyor. ısrarla. hala.
bir sigara yakıcam sanırım.
World of warcraft'a baslıcam sanırım. sendit.comdan sipariş verdim. umarım gelir.



caner "feanor" şahar |np. Bob Marley - Buffalo Soldier|

Hani bazı anlar vardır. İnsan bunalır, az da olsa rahatlayabilmek için, hayatını tekdüzelikten kurtarabilmek için bazı değişikliklere ihtiyacı vardır. Evet değişiklikler...
Geçen hafta saçlarımı kestirdim mesela. Beni yakından tanıyanlar sarsılmışlardır şimdi, ne yani bizim bahadır saçlarını mı kestirmiş? Evet hiçbir baskı altında olmadan, bilinçli, ayık bir kafayla gidip saçlarımı kestirdim. Pişman mıyım? Bilmiyorum, ama biraz rahatladığımı söyleyebilirm...
Yaklaşık bir iki ay önce bir rüya görmüştüm. Daha önce hiç gitmediğim bir yere gidiyordum. Haftasonu oraya gitmeyi düşünüyorum. Dikkat ettiyseniz adını vermiyorum, hayranlarımla orda karşılaşmak istemiyorum:P. Şaka bir yana biraz kafa dinlemem gerek.
Bakalım yeni bahadır az da olsa hayatta aradığını bulabilecek mi? Hepsi ve daha fazlası haftaya...

"Edith Piaf-Cest d la faute a tes yeux"


Bahadır "Bagon" Emirler

Perşembe, Mart 16, 2006

amfide katliam!


amfideyim.düşün işte böyle bayaa büyük.bizim bölümde ne kadar adam varsa hepsi orada.ben kapı tarafındaki sıraların üstlerinde bir yerdeyim.yanımda kankalar.öyle "bir yandan geyik bir yandan ders " tadında geçiyor zaman.ha bu arada ders de fizik.dersin bir anında ben ayağa kalkıyorum.yanımda çağrı oturuyor onu kaldırıp geçiyorum.insanlar başta önemsemiyorlar.neyse işte sonra ellerimle havaya garip semboller çizmeye başlıyorum.bir yandan da ağzımdan anlamsız sözcükler dökülüyor.sesim giderek daha güçlü ve kendinden emin bir şekilde yankılanıyor amfide.insanlar ve hoca dönüp bakıyor,ne yapıyor bu manyak diye.ben umursamıyorum.ellerimi ortadaki sıraların üstlerine doğru uzatıyorum ve son bir anlamsız kelime daha söylüyorum. bir anda mavi alevlerden bir küre peydah oluyor önümde ve havada süzülüyor.onu sadece bir düşüncemle yolluyorum insanların üstüne.
büyük bir patlama.dehşet verici çığlıklar dolduruyor amfiyi.kızlar,erkekler ve belki aradaki meyilliler hep bir ağızdan acıyla haykırıyorlar.kulağıma ninni gibi geliyor bu sesler.hafifçe gülümsüyorum,patlamanın etkisiyle üzerime doğru fırlayan bir sıra,biraz önce söylediğim ve beni koruyan bir tılsım tarafından başka bi tarafa fırlatılırken.sonra yanan bedenler sarıyor dört bir yanımı.tabii ki benim bi kaç adım yakınıma yaklaşamıyorlar.izliyorum acıyla haykıran,ellerini kollarını anlamsızca sallayan,yaşamlarının son bir kaç saniyesini şaşkınlık ve dehşet içinde geçiren bedenleri.benden nefret bile edemeden ölüyorlar.şaşkınlık içinde gidiyorlar öbür yaşamlarına muhtemelen."öbür yaşamlarının" mutlu geçip geçmemesi umrumda değil.
hala hayatta olanlar var.diğer duvara dayalı olan sırada oturanlar hala yaşıyor mesela.onlar benden nefret ediyorlar zira yüzümdeki iğrenç gülümsemeyi gördüler ve yanmış insan etinin mide bulandıran o lanet kokusunu duydular.ellerimi o tarafa uzatıp bir başka efsunun sözlerini haykırıyorum.bu seferki oldukça kısa sürüyor.bağırdımı duyanlar hemen kaçmaya yelteniyor,iğrenç bir şekilde kendilerini kurtarma içgüdüsüyle birbirlerini itiyor,eziyorlar.kapıya ulaşamıyor yine de hiç biri.ellerimden fırlayan onlarca kızıl ok bedenlerini delip geçiyor.vücutlarının çeşitli yerlerine saplanan onlarca büyülü ok çığlıklar atmalarına neden oluyor.kimisi hemen ölmüyor ama büyük ihtimalle kanamadan ölecek onlar da.kafamdan atıyorum hepsini.
sonra arkama dönüyorum.orda dört kişi daha var.bunlar bölümdeki iyi arkadaşlarım.onları katletmek bana daha büyük bir zevk verecek.sırıtışım daha da büyüyor.sağ kolumu birine doğru uzatıyorum.insanların ağzından çıktığında en lanet küfürleri bile geride bırakan bir lisanda bir başka büyüyü fısıldıyorum.yumruğumu sıkıyorum.karşımdakinin göğsü parçalanıyor bir anda.kaburgaları,fışkıran kan eşliğinde tek tek parçalanıyor ve etrafa dağılıyor.tek bir çıt dahi çıkaramadan yere yığılıyor.fısıldamaya devam ediyorum.bir diğerinin bedenini eflatun alevler kaplarken.sonra gözlerimi kaçmaya yeltenen bir diğerine yöneltiyorum.kolları bedeninden sanki bir dev tarafından çekip çıkarılmışçasına ayrılıyor.omuzlarından kan boşalırken tavana doğru artık kahkaha atmaya başlıyorum.son dostumun da basitçe kafasını patlattıktan sonra uzun süre gülüyorum.
dışarıdan ayak sesleri geliyor.koşarak gelen insanlar.amfinin içinde gördükleri hiç hoşlarına gitmeyecek buna eminim.kendimi biraz topluyorum,gülmeyi zor da olsa kesiyorum.gözlerimi kapıya doğru çeviriyorum.sonra kapı açılmaya başlıyor.
bir başka tılsımın sözlerini fısıldamaya başlıyorum...

[deli,satanist,psikopat falan değilim.ayrıca kimseyi öldürmeyi falan düşünmüyorum.yine de garip şekilde bu hikayeyi yazarken eğlendim.şiddet insanı yönlendiren güdülerin başında geliyor.bunca savaş,katliam vs...garip]
Doğan"dodo the bird"Öztürk

Çarşamba, Mart 08, 2006

gece yarısı buhranları[ya da burhanları]

herşey niye üstüste gelir?
tüm kötü şeyler kafana üşüştüğünde geçen dingin zamanları hatırlarsın...
onları geri getirme şansın yok!
tam bahar geldi derken bu yağmur,bu kahrolası soğuk,bu melankoli de neyin nesi?
çevresine hep güler yüz gösterenler aslında kendilerini mi kandırır?
maskeler...
aslında gülmüyorum.
sen yüzüme baktığında sana sırıtan suratım sadece bi maske!
niye çıkarıp atamıyoruz bu maskeleri?
ve niye bu kadar klişe cümleler kurmak zorundayım içimdekileri dökerken yazıma?
hmm...
niye gidip en zor,en saçma ve en acı veren şeyleri sarıyorum başıma?
ve niye devrik oluyor her cümlem?
hmmmmm...
[düşün]
dodo the bird [kafam bozuk]

Pazar, Mart 05, 2006

ve çocuk öleceğinin farkına vardı...


şu klavyenin başına ne zaman geçsem,ne zaman "evet şimdi birşeyler yazacağım" desem bir şekilde vazgeçiyorum.yaratım sürecinin buhranlarını yaşadığımı düşünüyordum biraz önceye kadar.ama garip bi şekilde artık öyle düşünmüyorum[bak sen!].
hayat hakkında -bu blog da yazan herkesin yaptığı gibi- ahkam keseyim,birşeyler söyleyeyim[sonuçta benim de söyleyecek şeylerim var elbet!] istiyorum ama nedense elim bir türlü gitmiyor klavyedeki kirli tuşlara.sonra abidik gubidik bi hikaye yazıyorum ya da geyik yapıyorum.
niye böyle oluyor peki?yani ben çok boş bir adam mıyım,yaşamın kendisine çok mu uzağım da illa fantastik bir hikaye ya da ne bileyim absürd birşey yazıyorum...cevabı aslında oldukça komik bi şekilde oluştu kafamda.şöyle ki:anakin skywalker ı bilirsiniz.şu starwars altılamasının[üçleme deyince oluyor da böyle olmuyormuş hehe]üzerine kurulduğu eleman.saygı duyduğumuz,sevdiğimiz bir kimse.ekşi sözlükte okurken kendisiyle ilgili entryleri bir anda kafama dank etti![dank]ben de aynı bu edepsiz gibi,aynı bu çok afedersiniz zibidi gibi korkuyordum hayatla yüzleşmekten.yanlış anlamayın bu "hmmm hayatla yüzleşmekten çok korkuyorum..sigaramı sahile karşı tüttürüyorum bir yandan da hmhmhmhm"şeklinde bir yaklaşım değil.
çok fazla düşünüyorum.yani öyle böyle değil çok fazla.normal bir bireyin kafasına iki bilemedin üç saniye taktığı birşeyi on dakika düşünüyorum mesela.oran bu yani artık gerisini siz hesap edin.
e tabii bu kadar yorunca kafayı n'oluyor?bir kere kendimi boşuna germiş,yormuş oluyorum.kimi zaman üzülüyorum.ama bu o kadar da önemli değil.asıl acı olan eyleme geçmekte geç kalıyorum bazen.sonra hayat gözlerimin önünden akıp gidiyor ve ben izlemekle yetiniyorum.allah tan pişmanlığa pek kapılmıyorum yoksa çoktan hastanelik bir bünyeydim.
"hayat eyleme geçenlerin ve insiyatif kullananların başarılı olduğu bir .... eeee gelmedi aklıma bişey lan!"- hayrettin abi
doğru demiş hayrettin abi.bilmiyorum bu akşam bi karar aldım ben."bakın buraya yazıyorum" anlamında yazılmış oldu bu yazı da bi nevi.
nasreddin "hodja" gibi "ya tutarsa" diyorum.
ha bu arada başlıkta bahsi geçen çocuk hayatın akıp gittiğinin farkına vardı,bir yerinden yakalamaya karar verdi zamanı.başarılı olursa size haber veririm :)
budur.
Doğan "dodo the bird" Öztürk [biterken bişey çalmıyodu kafamdaki onlarca sorunun vızıltısını saymazsak...]

Cumartesi, Mart 04, 2006


Düşünüyorum... Daha önce bizim için çok değerli olan şimdiyse hiçbirşey ifade etmeyen şeyleri... Sorguluyorum... hiçbir suçu olmadığı halde ailesi olmayan, soğuğa boyun eğmiş, bir simide muhtaç olan ama bunlara rağmen yaşamayı seven ve inanan insanlar karşısında hiçbir zorluk çekmeden bir aileye, sıcak bir yatağa, iyi kötü sıcak bir yemeğe, etrafımızda dertlerimizi paylaşabileceğimiz dostlara sahip olduğumuz halde en ufak bir sorunla karşılaştığında hayata isyan bayraklarını çeken bizleri... Düşlüyorum... Daha önce tanımadığım ve asla tanımayacağım insanları;hiç bilmediğim bir yerde sonsuza dek beni bekleyecek olan dostları ... Küsüyorum... Herzaman acımasız davranan, hislerimizi, sevgimizi, insanlarla olan bağlarımızı, hücrelerimizi körelten zamana... Sıkışıyorum... Etrafımda şuursuzca akıp giden kalabalıkta... Sığınıyorum... Bazen bir dilenciye, bazen bir tinerciye, bazense sigara ve alkole, kaderi yalnızlık üzerine kurulmuş herşeye... Minnet duyuyorum... Hayatın acımasız yönüyle benim aramda perde oluşturan tüm dostlara...

"Bu akşam bütün meyhanelerini"
kafam bozuk....
Bahadır "Bagon" Emirler