Pazar, Eylül 30, 2007

Yol, uçurum, orman

Yolun sonuna geldi artık. Önü uçurum. Arkası pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, keşkelerle tıka basa dolu. Tek bir adım dahi atacak yer yok. Sağı solu sık ormanlarla kaplı. Ormanın içine dalıp kendine yeni bir yol açmaya ise gücü yok.

İşte burada, yolun sonunda. 3 seçenek var: uçurum, orman, yol. Yoldan geriye dönebilme gibi bir ihtimal yok. Olmasını çok isterdi ama yok. Kaldı 2 seçenek. Bazen uçurum en doğru seçim diyor, bazense orman. Kendisini yokluyor, tartıyor iyice. Ormanla mücadele edecek gücü var mı? Emin olamıyor. Uçurum sinsice bekliyor hala orada. En kolayı benim diyor, aklını çelmeye çalışıyor sürekli. Bazen kapılıyor söylediklerine, haklı diyor kendi kendine: " benim hakkım uçurum. "

Bir el uzansın, onu bu zor durumdan kurtarsın diye bekliyor ümitsizce. Hiç ümidi yok, ama yine de bekliyor nedenini bilmez bir şekilde. Bir mucize bekliyor, gerçekleşmeyeceğini bile bile. Ama yine de bekliyor.

Yolun sonuna geldi artık. Önü uçurum. Arkası pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, keşkelerle tıka basa dolu. Tek bir adım dahi atacak yer yok. Sağı solu sık ormanlarla kaplı. Ve bekliyor hala. Beklemeye devam ediyor. Ancak bu durumda daha ne kadar dayanabilir kendisi de bilmiyor. Uçurumun kenarına iyice yaklaşıyor, seyretmeye başlıyor...