
Çift taraflı balıkçılar , mis gibi balık kokusu , altta kahve içenlerrrr , biralarını yudumlayanlar , ışıklı enfes bir manzara. Altından geçen sonsuz İstanbul denizi. Üstünde ihtiyar balıkçı tekneleri ... Gelen ilk sert rüzgarda alabora olacak gibi ama yıllardır hiç olmamış halde : ) Yanında tranway ... Bu manzardan orda da var mı ? Sonra şarkılarda tıpkı edilen sohbetler gibi derinleşmeye başlar. Candan Erçetin "Ben ne çok hata yapmışım meğer .." derken seninde iç sorgulamaların çoktan başlamıştır aslında. Ara ara sohbete verilen "es" lerin sık sık arttığı anlardır bunlar. Herkes kendi camından kendi hayatını seyretmeye başlamıştır bile o anlarda.
Tophane'de nargile içip Çınaraltı muhabbeti yapan insanlara bakıp geçerken bir yandanda tanıdık birileri var mı diye bakarsın bir yandan.Eğer Boğaza gitmek için çıkılan bir yolsa harika bi görüntü olan yeşillik , gölge , elma çayına rağmen durmaz devam edersin yoluna ve içyolculuğuna..
Beşiktaş'a gelmişsindir bile. Bi tarafta iskele bi tarafta halk pazarı , kızlar bakarlar birbirine. Muhabbete duyulan istek fazlaysa ve dedikodu çoksa yola gene devam edilecektir.. Ama kısa zamanda yapılmış bir Boğaz keyfi varsa , uygun bir yere bırakılan arabadan sonra (ki o uygun yer olmaz hiçbir zaman)Beşiktaş alışverişine kanar tüm kızlar. Ama tüm bunlara rağmen yola devam ediliyorsa zaten arabadaki herkesin bir iç fırtınası var demektir ki yolculuğun en zor en ağır kısmıda bundan sonradır zaten. Çırağan'ın altından geçtikten sonra artık yenik düşmüşsündür yanında ara ara seyreden deniz manzarasına.
Kabataş Lisesi'nin önünden geçerken onu görmek için arabada biraz eğilmen bundan değil mi ki zaten : ))) Yıldız parkı , bol yeşillik , ağaçlarla kaplı yolda devam ederken ; artık şarkılar itiraf et türünde çalmaya devam eder. Ve mutlaka biri " Ah ulan beee olmadı ki...." diye başlayan bol şikayet ünlemli bir cümleye mutlaka başlayacaktır.
Sen tüm bu iç yolculuğunla savaşırken yanından insanlar geçmeye başlamıştır bile. Hemen hemen trafikte olmana rağmen bir gittiğiniz Ortaköy trafiğidir artık ve sen manzaraya teslim olmak üzeresindir malesef. Şarkı "Dursun zaman dursun dünya oyun değilki yaşamak ..." olmuştur bile çoktan.
Ortaköy insan manzaralarından sonra Boğaz tam karşındadır işte. Bu yolu taşımak devam etmek hiçde kolay değildir artık. Sağında uzanan deniz ,karşında tüm masumluğu ile İstanbul. Sessiz , sakin , huzur.. İlk kim atarsa kendini arabadan ilk durakta durulur , girilen ilk çay bahçesinde bol demlii çaylar semaverle söylenir.. Terapi başlamıştır artık. Ne rüzgara , ne denize , ne boğaza , ne çaya direnmek mümkün olmayacaktır. Çalan her müzik güzel , geçen her çift harika , bakan her yüz huzurludur artık. Orası boğazdır ve orda yaşadığın herşey boğazında hani tamda şuranda kalacaktır. Boğazda hiçbir sohbete , hiçbi çaya doyum olmaz ... Alşam olur güneş batışı izlenir , kağıt helvalar yenir , kahve falları bakılır , ışıklar yanar .. İç yolculuğun , hayatın anlamı ,dedikodular , şarkılar bittiyse dönme vakti gelmiş demektir artık. Boğazdan dönersin evindesindir bile hatta bi sonraki gün , hatta bi sonrakii ... Unutamazsın , ne gördüğün kareleri ,ne içtiğin çayları .. Bir Ortaköy tezgahından aldığın o boncuklu bileklik bir sonraki gezine kadar günlerce bileğinden çıkmayacaktır. Ne rüzgarı , ne denizi , ne kareleri unutmayacaksın ,ta kiiii o bir sonraki iç yolculuğuna kadar..
Sen unuttun mu bilmiyorum , sadece daha çok özle ve gel diye bu yazı. Güneş tamam , araba hazır , dedikodular birikti , şarkılar tamam , ya sen ? Ne zaman burdasın ?