Cuma, Haziran 02, 2006

Kahve Falları ve Edirne Sabahları

Trakya Üniversitesi'nin bahar şenlikleri haftasındayız. Etkinlik olarak bir kahve firması gelmiş, hakiki türk kahvesi dağıtıyordu. İçtik kahvelerimizi, sonra arkadaşlardan biri kahve falı bakabileceğini söyledi. Aslında inanmam ama insanlar baktırırken bende de bir istek doğdu ve bende baktırdım. Falımda çıkan yollar, 3 gün sonra tekrar kahve falı baktırdığım da tekrar çıkmışlardı. Daha önce de tarot falı baktırmıştım. Tarot falında çıkanlar henüz gerçekleşmedi. Kahve falında çıkanlar da gerçekleşmedi ama iki ayrı yer, zaman ve kişi tarafından aynı geleceğin görülmesi insanın heyecana kapılmasını sağlıyor.

Edirne sabahları konusuna geçersek; Cumartesi gecesi hiç uyumadım, pazar sabahı 5 civarı yattım 12'de kalktım. Pazar gecesi de 24 civarı yattım ve 5'de kalktım. Düzensiz uyku dedikleri bu olsa gerek. Aslında düzensizliğin de kendi içinde bir düzeni vardır. Finaller yaklaşıyor. Uyku artık benim için gerekli bir şey değil, daha çok bir sorun olacak. Macaristan hala kesinleşmedi. :(

"Hayat, kısa filmlerle dolu bir kazan." Olcay Bayram. (blog özlü sözleri) Gözüm her an, her yer de bir kısa film arıyor yada kısa film beni buluyor. İki üç gün önce gittiğim bir resim sergisinde. Sergide görevli olan eski kız arkadaşına hediye getiren piskopat mesala. Adam o kadar kişiden beni buldu. Geldi yanıma derdini anlattı. Kızı görünce biraz hırladı. Ben de tırsmama rağmen senaryonun sonunu görmek için sürekli onu izledim. En son baktığımda genç adam yeni birini ağına düşürmüş onunla konuşuyordu. Olay yerinden uzaklaştık tabi ki. Şu anda aklıma kendi düşündüğüm senaryolar gelmiyor. Benim düşüncelerim daha çok şu ayrıntıyıda film içinde kullanırım şeklinde. Mesala her yeni sevgilisine, önce ki sevgilisinden aldığı bir şeyi veren genç. Buna örnek önce ki sevgilisinden aldığı bir saat olabilir, yada sevgilisinin evinden aldığı basit bir kolanyalı mendil olabilir. Bunları yeni sevgilisine vermesi, çocukta her seferinde eskisinden bir şeyler aktarmak gibi bir piskoloji yaratıyor olabilir. Bazen de aklıma çekim açıları gelir. Hayatı açılar şeklinde görürüm.

Öf çok fazla birinci tekil şahıs kullandım. Biraz da şu yurdun bahçesinde ki köpekten bahsedeyim. Yurt bahçesinde yağmurlu bir günün sabahında 9 yavru dünyaya getirdi pasaklı siyah köpek. Öğrenciler hemen derme çatma bir barınak hazırladı ona. Sonra görevliler devreye girerek, eski bir buzdoladını onlara yuva yaptı. Şimdi bizim bloğun arka tarafında ki bir çalının içinde yaşıyorlar. Yavrulardan 8'i hayatta kaldı. İki tanesi kahverengi beyaz, bir tanesi tümüyle kahverengi ve diğerleri simsiyah. İnsanlar yiyecek, içecek getiriyor. Tabi ki bu hayvan sevgisiyle dolu insanlar daha çok bayan oluyor. Erkekler de köpeklerin yanında bir bayan gördükleri takdirde, köpekleri sevme numarasıyla onlara yaklaşıyorlar. Kızlar hem köpekleri besliyor, hem seviyor, hem de köpeklerin başkaları tarafından sevilmelerini sağlıyorlar. Kızlar gelince erkekler geliyor, kızlar gidince erkekler gidiyor. Kızlar gittikten sonra kalalım biraz daha sevelim diyenini görmedim. Hayat böyle işte. Önemli olan sevmek değil. Ben köpeklere hiç dokunmadım bundan da gurur duyuyorum.

olcay "her havuzun dibi aynıdır" bayram

Hiç yorum yok: