Pazar, Mayıs 21, 2006

ehem...

Oldukça normal bir pazar gecesiydi aslında.Olaylar nasıl gelişti,tam olarak ne oldu,ne bitti inanın ben de bilmiyorum.Ama elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

O akşam da diğer akşamlar gibi televizyonumun karşısındaki tekli koltuğuma krallar gibi kurulmuş,bir elimde coca-cola promosyonu kolpa bardak[ince uzun birşey böyle] bir diğer elimde de zapping dediğimiz atraksiyonu gerçekleştirmemize yarayan uzaktan kumanda isimli obje,takılıyordum.Dışarıda yazı andıran boğuk bir ilkbahar havası vardı ve benim içimde de garip bir sıkıntı peydah olmuştu.

Çok afedersiniz yelleneyim gitsin dedim.Demez olaydım.Elim[bu bağlamda dötüm]kırılaydı da vücudumdan o gazı dışarıya nakletmeyeydim.Ama olmadı.Yellendim.Osuruğum,çok afedersiniz,"tıss" efektiyle bedenimin alt taraflarından dış dünyaya yayıldı.Hızla diffüze oldu ama olana kadar öyle bir koku yaydı ki,allah sizi inandırsın insan dünyadan tiksinir.Burdaki dünya hem terim hem terim olmayan manada dünya.O derece yani.Neyse ne diyordum.Heh evet mevzu bahis koku burnumun direğini kırdı vs.

Bir iki dakika geçmedi ki evimin,üzerine altı kanatlı bir melek figürü işlenmiş altın kapısı[abartıyorum biraz] "tok tok tokundu tok" şeklinde çaldı.Önce kapıya doğru ters bir bakış attım.Bunu hep yaparım.Sanki ben o bakışı atınca kapının çalınması duracak mınakoyim.Hayır sinirlenmeyeyim diyorum ama ben de insanım sabrım bir yere kadar.Neyse,sonunda kapıdan üçüncü kez "tok tok tokundu tok" sesini aldıktan sonra "patlama mınakoyim patlama" diyerek[kısık sesle ama yoksa öyle asi bir çıkış yapayım akılları alayım şekline bürünebilen bir insan değilim]kapıya gittim ve tahmin edebileceğiniz gibi kendisini açtım.

Önümde Selim duruyordu.Selim,apartmanımızın asosyal ergen metalci genciydi.Merak ediyorum bu gençler acaba adını bilmediğim bir devlet kurumundan her apartmana tahsis mi ediliyor.Neyse bu konuyu ileriki bir yazıda irdeleme sözüyle devam edeyim.Selim uzun ve kirli saçlarını gayet efemine bir tavırla- ki o tavır sağ elini hiç de tehditkar olmayan bir biçimde kafasının tepesine götürmesinden anlaşılıyordu-düzeltti.Gerçi o saçlar da dünyanın en iyi saç düzelten adamına bıraksan yine düzelmez ya neyse."Abi" dedi,benimle saygılı konuşur,"bizim iki televizyondan biri arıza yaptı,diğerine de annem ve ablalarım el koydu,bense bu gece delicesine örovizyonu seyretmek istiyorum."diye devam etti.Bu açıklayıcı tavrı beni bir yandan memnun beriki yandan irrite etmişti.Hezeyanlı bir ruh hali içerisindeydim o gece belki kabul etmeliyim ama karşımda "çüküçükü" şeklinde konuşan çemçük ağızlı,üzerinde "fuck the system" yazılı siyah tişörtüyle kapıma dayanmış bu genci içeri alıp kendisiyle bir babacan abi tavrıyla çok afedersiniz "daşşak" geçmeme engel değildi."Ya oğlum sus ne konuşuyosun çükçük,ben de onu izliyorum gel takılalım birlikte yaaa" diyerek,bunu derken de bir elimi sağ omzunun arkasına atıp kendisini içeriye aldım.

Selim bundan sonra konuşmayacaktı bunu çok iyi biliyordum.Amacını gerçekleştirmişti ve şimdi sinsi planının ikinci aşamasını tamamlamak kalmıştı.Teklinin yanındaki ikili koltuğa oturdu ve "mehel" bir ifadeyle tv ye bakmaya başladı.Ben de yerime geçtim.Selim'e bir şey ikram etmedim.Etmeyecektim de.Gerekirse o lanet olasıca koltukta ölecek,çürüyecek ve kahrolası bir kemik yığını olarak kalacaktı ama birşey ikram etmeyecektim.Ben ikram etmem.

FB tv açıktı televizyonda.Örovizyon başlayalı bir iki dakika oluyordu.Kanalı değiştirmedim.Aslında Fenerbahçeli değildim.Lanet olasıca futboldan ekseriyetle nefret ederdim hatta öyle ki bir "milli takımı tutuyooooroooeeem" adamı dahi değildim.Neyse,amacım Selim'e garip gurup yollardan çektirebileceğim kadar acı çektirmekti.İki dakika daha geçti ve kanal hala değişmemişti.Kumandayı da bu Selim angutu bir densizlik yapar da benim evimde benim kumandamla benim televizyonumun kanalını değiştirmeye kalkar diye kıçımın yanına Selim'in göremeyeceği şekilde saklamıştım.Bir beş dakika daha geçti.Selim terli yüzünü bana çevirdi,samimiyetsiz bir sırıtışla "abi açsak yurovizyonu yeaaa" dedi.Eğer yaşımı başımı almış,aklı selim bir insan evladı olmasam,"yeaa" derken ağzının aldığı görüntü nedeniyle onu oracıkta,mutfakta tezgahın altındaki dolapta sakladığım elektrikli testeremle paramparça edebilirdim.

"Hehe hangi kanaldaydı bu kodumunu yarışması Selimcim?" dedim ve aynı samimiyetsizlikle ben de sırıttım."Abi" dedi,alnındaki ve boynundaki damarlar belli oluyordu,sinirlendiğini açıkça görebiliyordum."trt 1 de işte nerede olacaktı ya" dedi.Bana bir an için sert çıkacağını,dinlediği müzik gibi isyankar bir tavır sergileyeceğini düşünmüştüm ki cümlesinin sonunda "ya" derken korkak bir ördek yavrusu gibi sesi inceldi.Hatta yutkundu.Bu yapmaması gereken bir hataydı.

Nefret tüm bedenimi kaplamıştı.Artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimi biliyordum.Bugün ikimizden biri ölecekti.Yavaşça ayağa kalktım."Hacım bak kumanda orada.Sen aç trt1 i de ben de bize içecek birşeyler getireyim."dedim.Hemen kumandayı alıp tuşlara bastı.Bir anda tüm benliğimi alıp götürdü canımdan çok sevdiğim televizyonumdan.Ses,renk,kanal ayarlarım hepsiyle "cibidocibido" diye tuşlara basarak oynadı.Selim'i bunun için iki kez öldüreceğime yemin ederek mutfağa yöneldim.Aklımda sadece elektrikli testeremin imgesi vardı.Sırıttım...

Devam edecek!
Doğan "dodothebird" Öztürk

yaratıcı prof.larımız

İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinin işletme Matematiği kitabindan GERÇEK bir alıntıdır. Hiç dokunulmadan ve yorumsuz şekliyle sizinle paylasmak istedim... içersindeki tüm kelimelerden ben değil bir prof.sorumludur:))
Kitap Adi: İşletme Matematiği Yazar: Prof. Dr. Müh. Yilmaz Tulunay Sayfa: 173
Soru : Amerika'ya lisansüstü çalışmalar yapmak üzere giden Mehmet, iki kız arkadaş edinmiştir. Bunlar Mary ve Nancy'dir. Mehmet'in deneyimlerine göre;
a)Mary olgun bir kızdır ve klasiklerden zevk almaktadir. Böyle bir yerde onunla 3 saat birlikte olmak 12 dolara mal olmaktadır. Diğer taraftan Nancy daha çok popüler eğlenceleri yeğlemektedir. Onunla böylebir yerde 3 saat birlikte olmanin maliyeti de 8 dolardır.
b)Mehmet'in bütçesi gönül işlerine ancak ayda 48 dolar ayırmasına olanak vermektedir. Ayrıca, derslerinin ve çalışma koşullarının ağır oluşundan dolayi, kız arkadaşlarına en fazla ayda 18 saatlik süre ve 40.000 kalorilik enerji ayırabılmektedir.
c)Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori enerji harcayan Mehmet, Nancy için bunun iki katını harcamaktadır. Eğer Mehmet'in Mary ile buluşmaktan beklediği mutluluğu 6 birim ve Nancy ile buluşmaktan bekledigi mutluluğun da 5 birim olduğunu biliyorsak, mutluluğunu maksimize etmek isteyen Mehmet'in sosyal yaşamını nasıl planlaması gerekecektir?
-Neyse geçelim sorunun cevabına;
a)Bi kere bu Mehmet ibnesinde iki hatuna ayrı ayrı zaman harcayacak g.t de para da yok, sıkarrrr. Ayrıca dünya piyasalarında saati 100 dolardan açılıp minimum 50 dolara kadar düşen seks tarifesi göz önüne alındığında, 3 saati 12 dolarlık yada 3 saati 8 dolarlık karılardan hayır gelmez. Muhtemelen Mary 68, Nancy 79 yaşındadır ve ikisinin de bu güne kadar yediği malın toplamı buradan amerikaya boru hattı olur. Bu durumda Mehmet'in hem vakit darlığı, hem malın genişliği, hem de para yokluğu sebepleriyle bu iki o.....yla grup yapması gerekir. Mary olgun ve klasikleri sevdiğine göre önce Mary'ye saksafonu döşer, Mary saksafonda klasikleri icra ederken, yerinde duramayıp hop hop zıplayan ve popüler eğlenceleri seven Nancy öbür ikisinin g.tünü parmaklayarak eğlenir ve rahatlar.
b)Mehmet'in bütçesi (bu gönül işi tabirini ben anlamadım) s..... için ayda 48 dolara yetiyorsa zaten bu orospu çocuğunun 31 çekmesi daha uygun olur. Böylelikle iki ay para biriktirip bu çuvalların yerine doğru dürüst bir karıya zıplar ve s.k.ş için ayırdığı 40.000 kaloriyi iliğine kadar emdirip rahatlar. Ama siz bu cevabı kabul etmeyeceğiniz için şöyle cevap verelim; Mehmetin bütçesi 48 dolara yetiyor ancak grup yapılacağından pazarlıkla miktar iskontosu alınır ve bütçe rahatlatılır. Böylelikle ayda ayırdığı 18 saati 3 saate bölersek 6 kez mala vurmuş olur ve her s ..... 40.000/6 = 6700 (yaklaşık) kalori harcar. Bu hayvan bir seferde kesintisiz 3 saat düdükleyebiliyorsa zaten amerikada kalması ve buralara dönmemesi hepimiz için hayırlı olur.
c)Mehmet Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori harcıyorsa yukarıdaki hesaba göre Nancy'ye sadece 6.700 - 5.000 = 1.700 kalori kalır ki bu da Nancy gibi falafoş bir o.....yu sadece gıdıklar. Bu durumda birinden 6 diğerinden 5 birim zevk alan Mehmet'in mutluluğunu maksimize etmesi için kendisine g ........ vuracak birisini bulması gerekir. Sonuç olarak arkadan almaya alışan Mehmet'in bundan sonraki sosyal yaşantısını kaşarlı bir ibne olarak planlaması gerekir. Bu sayede ayda 48 dolar tasarruf sağladığı gibi üste para da kazanarak bütçeyi de g.tü de genişletir. Saygılarımı arz eder grafik açıklamayı sözlü mülakatta bizzat üzerinizde uygulayarak yapacağımı belirtirim.

fulya'yuhhhhh'guler

Cuma, Mayıs 19, 2006

en güzel(kötü) günüm gecem

Çarşamba akşamı izmirden adanaya geldim,ailemin yanına.Bir kaç gündür fena halde bunalımdaydım,tam bir çöküntü içersindeydim.Herşeyi unuttum burda.Fena halde özlemişim ve onların yanında bulduğum huzuru unutmuşum.Kapıdan adımımı atmamla o duyguyu yaşamam bir oldu.Birden korunduğumu ve beni düşünen,bekliyen insanların olduğunu gördüm,bu gerçekten harika bir şey.Bazen birşeyleri benim yerime düşünen insanların olması çok güzel.Mesela çarşamba günü sağlık karneme ilaç yazdırmam gerekiyordu.Bende sağlık ocağına gitsem yazarlar sanırım dedim.Ama o gün yapacak çok işim vardı,çünkü adanaya gelecektim akşam.Herşeyi sıraya koydum önce sağlıkocağına gidicektim yakın olduğu için,daha sonra da bankaya gidip para çekecektim.Sağlık ocağına gittim(daha önce hiç gitmemiştim)kayıt bölümüne gidip karnemi verdim kayıt yaptırıyordum 1 ytl dedi.Bende en son param olan 3ytl ye kent kart doldurtmuştum.Sağlık ocağında sanki para istemicekler ya benimkide akıl işte.Çantama bakıyorum hiç para yok rezil oldum ne diceğimi bilemedim bende kentkart geçer mi burda?die bir espiri yaptım ama pek hoş karşılanmadı tabi,nerden bilsin son paramı da kent kartına verdiğimi.Sonra durumu izah ettim ve ordaki yaşlı bir amca öğrencisin dimi yavrum ben senin yerine verim dedi ve paraya ihtiyacım olup olmadığını sordu bende utandım ve durumu ona izah ettim.Amca dedim akbank burda yok ya,uzak diye önce buraya gelim dedim yoksa çok teşekkür ederim param var dedim.Oda sadece 1 ytl yi oradakilere verdi ve herkes gülmeye başladı gerçekten çok utandım ve bugünlerde nekadar düşüncesizce davrandığımı anladım.Ama eğer annem yanımda olsaydı 1000 defa tembihlerdi beni,parasız yola çıkma diye.Hep annemin tembihlerinden sıkılırım ama meğer kadın hep doğruyu söylüyormuş.Her neyse işte karneme ilaçları yazdırdım eczaneye girdim almak için.Burda işlemleri bekledim yarımsaat ama sonra karnemin vizesinin dolduğunu,ilaçları alamicağımı öğrendim.Artık siz düşünün halimi birde sağlık ocağını bulmak için o sıcakta dolaştım tüm sokakları.Akşam yolculuk var bide ben ölmüş bir haldeyim.Valizimi taşicam çankayaya kadar servise bincem,otobüsle yarım saatlik bir yol.Eve döndüm buseferde ev arkadaşlarım ev bulmuşlar ben gitmeden bakalım diyorlar mecbur bakcam.Aldım valizimi durağın karşısındaki pastaneye bıraktım evi görmeye gitti.Ev çok güzeldi allahtanda biraz mutu oldum.Tam okulun karşısı,altta 24 saat açık market harika dedim.Sonra ben tam durağa giderken bir sınıf arkadaşımı gördüm ellinde valizler.Nereye dedim meğer aynı uçaktaymışız işler iyiye gitmeye başladı dedim bende tek başıma nasıl gitcem dioyordum.Beraber otobüse bindik hiltonun orda indik.Tam çarşının ortası cikis bir yer bizim ellerde ağır ağır valizler taşımaya çalışıyoruz.Tam hiltonun önünden geçerken italyadan gelen iş adamlarıymış bize seslendiler.İşte valizlerinize yardım edelim falan diye.Üstlerinde takımları böyle ağır tipli insanlar.Bende Seza'ya(arkadaşım)bırak taşısınlar ya dedim:)Türkçe anlamıyorlar tabi:)Verdik valizleri,valizlerde felaket ağır falan diyorlar.Hemen sohbete başladılar nereye böyle tatile mi falan diye.Bizde adanaya tatile dedik tabi adanayı da biliyorlarmış iş için falan gitmişler, gülmeye başladılar tatil için adanaya mı gidioyorsunuz diye.Bende ailem orda orada yaşıyordum zaten dedim.Sonra bizi servise bırakıp bir an önce bizden kaçtılar:)Ama bizi büyük bir yükten kurtardılar çok saolsunlar.Kötü başlayan günüm iyi devam ediyordu.Sonra hava alanında beklerken bizimle yaşıt iki kişinin bizi sürekli gözetlediğini farkkettim.Seza'ya gösterdim evet farketmiştim dedi ve bakışları fena halde rahatsız etmeye başlamıştı bizde yerimizi değiştirdik hemen.Sonra arkamıza gelip oturdular ve arkasına dönüp bana;pardon beni bir yerden hatırladınız mı dedi ki hiç tanımıyordum bende hayır dedim ama ebru değil mi dedi hayır dedim çukurova üniversitesi değil mi dedi hayır dedim peki nerde okuyorsunuz dedi birden kalakaldım seza ya baktım sonra da okumuyorum dedim tabi pek inandırıcı değildi ama etrafımızdakiler de rahatsız olduğumuzu anlamıştı.Sonra tekrar yerimizi değiştirdik.Genellikle bir çok kız böyle olaylarla karşılaşır ve normaldir tanıyorda olabilirdim gerçekte söylüyor olabilirdi ama benim en rahatsız olduğun tarafı tam bir sapık gibi iki gözün üzerimde olması.Bir insan neden bukadar yüzsüz ve yılışık olabilir ki birde üniverste öğrencileriydi gerçi şimdi üniverste okuyanların hepside doğru düzgün kişiler olmuyor.Malesef birde aynı uçaktaymışız ve koltuklarımız yanyanaydı.Adana'ya gidene kadar rahatsız ve tedirgin oldum.Ama neyseki annemler beni almaya geldilerde kurtuldum.Ve böyle atraksiyonlu sonu çok güzel bir gün geçirdim.Şimdide bana kızıyorlar yine mi bilgisayar başındasın diye:) Meltem Cumbul sarı etek ve müslüm gürses sebahat abla çok güsel yaaa ben hiç mi hiç dinlemeyen biri abimin tavsiyeleriyle bağımlıları oldum.
fulya'süppeeerr'guler

Perşembe, Mayıs 18, 2006

ciğerine dert olsun

"Yüreğimin pırpırına sapanla gelme!
Bırak ayrılığında yolu yordamı olsun.

Bakma bahar bahar gözlerimin körüne ya da bak;
misli hazanlar döktü onlar,
ciğerine dert olsun!"

Bir ayrılıktan arta kalanlardı geride bana bıraktıkları.

Sıradan bir bahçenin dünyanın en özel yeri hale gelmesini sağlayan o çaybahçesi , bahçede oturduğumuz dip köşedeki masa , o masada ; az önce dudaklarındaki son buseyi bıraktığı , açık içtiği çayın son demlerinin kaldığı garip bardak , bardağın yanında hemen yanında buz gibi olmuş ellerim? Az önce varlığı ile ısınan , saçlarına dokunduğumda dünyayı unuttuğum , ellerimde ellerinin kaybolduğu nice anda kocaman olan güven veren , ama o yokken çaresiz , titrek , yalnız , buz gibi ellerim. Ellerimin sonunda ben. Işığını kaybetmiş , ne yapacağını bilmeyen sadece bir ben. Kimsesiz bir ben.

Ve aklımda beynimde düşüncelerim. Yaşadıklarımız. Uykusuz kaldığımız nice gece. Saçma sapan şeylere güldüğümüz nice anı. Birlikte seyrettiğimiz son film. Gittiğimiz son cafe. Bana son gülüşün , son ağlayışın. Seni sayısız kızdırışlarım. Her kavganın sonunda boynuma sarılışların , şimdi hepsi ve ben o masada kaldık.

Hepimiz sen kalkıp giderken ve sadece olmadı derken hepimiz bakakaldık. Beynim neden diye sormaya başlarken , kalbim sevmiştim ama diyorken , gözlerim nolur gitme kal , ellerim yalvarırım bırakma derken o garip çaybahçesinde o masada öylece kalakaldık.

Oysa bir ayrılığında yolu yordamı olmalıydı. Nasıl ki zor şeylere alıştırılıyorsa insan , bir kalpte bir ayrılığa alıştırılmalıydı. Dün gece sevmiyorum demezken gözlerin bu sabah bu kadar uzak , bu sabah bu kadar yabancı , bu sabah bu kadar bensiz olmamalıydı.

Oysa kaç sabah sana uyandım ben , kaç gece içine sen kattığım dualarım oldu , oysa tüm hayallerim senli oldu benim , içine sen kattığım düşlerim oldu. Şimdi bu sensizlik nasıl anlatılacak bu kalbe. Nasıl bıraktı seni diyeceğim , gitti. Ben seni severken , ben gözlerinde kaybolurken günlerce kalbi senle değilmiş diye nasıl diyeceğim.

Şimdi yaşadığımız günleri geri geri yürüyerek unutabilir miyim dersin? Her sabah sevmemiş seni diye güne başlasam , her gece unut onu diyerek dualar etsem , çıkar mısın kalbimden , unutabilir miyim seni?

Giitin sen , sadece gittin. Geride bıraktığın bu kalbi , o masayı , o bardağı düşünmeden gittin.

Sevmediğine inanmıyorum ben inanamamki aşkın canı sıkıldı seni aldı sadece. Kokun kazağımda , sözlerin dilimde , gözlerin her gece aklımda olduktan sonra gitsen ne fayda.

Ben kızmıyorum sana kızmıyorum da tek söylemek istediğim sana bunu yapmak için puslu bir bahar sabahını seçmeseydin keşke !

Bu yazı gözyaşları birilerinin ciğerlerine dert olanlara...

Derya "Bla" Öztürk

vurucu bir başlık atmak lazım lan!

bayağıdır yazmıyorum.şöyle bir baktım da site bu aralar oldukça durgunlaştı.dobakelerimiz hayat mücadelesi içinde.ne bileyim işte biri macaristan' a gidiyor,bir diğeri sevdiceğinden ayrılıyor,bir diğeri büyük ihtimalle parasızlıktan kıvranıyor vb.ben de birşeyler yazayım bari dedim.artık olduğu kadar,ben de sizinle birlikte göreceğim bu spontane yazılan blog un sonunu.

[Müslüm Gürses-İstanbul'a Elveda]

hayatım çok karışıktı şu son bir kaç haftadır."nasıl ki?" derseniz anlatayım.çok çok sevdiğim bir arkadaşım fena halde tırstırıcı bir ameliyat oldu.ameliyatından önceki akşam hayatımda geçirdiğim en berbat gecelerden biriydi.ne kadar uyudum ne yaptım hatırlamıyorum açıkçası.aklımı binbir kötü olasılık kuşatmıştı.enkaz bir haldeydim diyeyim kısaca.
sonra daha da beter birşey oldu.ananemi kaybettim.üzerine ne söylenir bilmiyorum.zaten durumu çok kötüydü.evet artık yaşamının son günlerini geçiriyordu.dedikleri gibi "misafirdi".ama ölümü her ölüm gibi çok ani oldu.bir anda.ablam telefonda konuşuyordu.telefonu kapadı.yüzünde çok iyi bildiğim o anlatılması zor ifade vardı."noldu abla?" dedim."ananem ölmüş" dedi.
bu iki olay,duygusal anlamda çökmüş olduğum bir döneme denk geldi.zaten iç dünyam karmakarışıktı,kafamda birşeyleri çözmeye uğraşıyordum.
daha önce farkettiniz mi bilmiyorum ama ben bu dönemde şunu farkettim:hepimizin duygusal ve fikirsel bariyerleri var.bunlar hayatımızın normal akışı içerisinde oldukça sağlam duvarlar.ancak üstüste gelen darbeler bu bariyerleri darmadağın edebiliyor.bende de tam bu durum vukubulmuştu.
ancak hayat ne olursa olsun durmuyor,zaman ilerliyor ve insan alışıyor.
bende de böyle oldu.güneş tepemde tüm ukalalığıyla ışıldıyor.dışardan mahalledeki veletlerin seslerini duyuyorum.iyi dostlarım var biryerlerde beni hatırlayan bunu biliyorum ve ayaklarımı uzatmış,önümde dolu bir bardak kolam,bir yandan müzik dinliyorum.
hayat...
hayat enteresan.

[Müslüm Gürses-Ayrılık Rüzgarı]

.:bu ne diyeceksiniz biliyorum.siz sormadan ben söyliyeyim.forgotten realms derler bir atraksiyon vardır.masaüstü frp bilenler el kaldırsın.işte bu dnd kuralları kullanılarak hazırlanmış bir frp dünyası.oyunlarında mekan olarak kullanmanız için hazırlanmış koca bir dünya.kendi tanrıları,abidik gubidik yaratıkları,türlü ırklarıyla bambaşka bir olay.benim de en çok sevdiğim role playing alemi.çok dinamik bir dünya.kıtanın hikayesi her daim bir ilerleyiş içinde.sanırım en çok sevdiğim yanı bu.mantıklı veya mantıksız pek çok olay oluyor bu dünyada.peki biz bu olayları nasıl öğreniyoruz derseniz şöyle ki romanlar aracılığıyla veyahut da kural kitaplarıyla oluyor o dediğiniz.yandaki de henüz çıkmamış bir roman.deli gibi bekliyorum kendisini.[deli gibi beklemek].bu heyecanımı siz blogsever bünyelerle paylaşmak istedim.[arada olur öyle]

frp güzel bir olay ya...bu yaz coşacağız mystranın izniyle.


[Rainbow-I Surrender]

biraz da kamu hizmeti yapayım dedim karınca kararınca.çok sevdiğim bir şarkı var onu yükledim hemen paylaş'a ahana da indirin burdan[Kumdan Kaleler-Bu Aşk Burada Biter]

hmmm..bakıyorum da daha anlatacak birşey var mı acaba deyu,aklıma gelmiyor dahası.şimdilik bu kadar o vakit.ha bir de şunu diyeyim:o parantez içindeki zamanzingolar o anda arkada çalan parçalar.öyle yani...

neyse kaçızladım.

[Rainbow-Temple of the King]
Doğan "dodothebird" Öztürk

Çarşamba, Mayıs 10, 2006

İbrahim Tatlıses'le İngilizce Öğreniyorum...


Arkadaşlar Blogumuzun eşsiz bir hizmetini daha sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyorum. "İbrahim Tatlıses ile İngilizce Öğreniyorum" eğitim seti blog dobakelerine ücretsiz, okurlara ise çok uygun bir fiyatla dağıtılacaktır. İlgilenenler yorumlara isimlerini yazdırsın, üye olmayanlar üyeleri haberdar etsin.
Is kağunt is dı bord, yeahh, Şappi..

Doğa [Tatlısex] Genç

Alaka-ül Words 5

Evet, beş. Nedir yani? Sana hiç olmadı mı böyle şeyler? Metin Akpınar mesela.. Di mi? Badi vardı bi de E.T.den çakma, güzeldi lan o da. Karate Kamil'in Beşiktaş'lı İbrahim Üzülmez olduğunu anlayınca, gece gözüme uyku girmemişti lan benim. Harbi diyorum meğerse ne kadar da felsefi bir çizgi diziymiş lan o karate kamil. En son Ferrarisi'ni Satan Bilge'deki şifreyi çözmüştüm. Hani "Satan" falan, anladın sen... Ben de bir çizgi dizi çekiyorum şu sıralar. Aslında çizgi film değil de susam sokağı tarzında, kuklalı muklalı. İsmi de "Telet Abi". Böyle dört tane yaratık falan var, neyse ya gelirsen görürsün, anlatmakla bitmez.
Lan bayadır oynamıyorum, canım acayip "el kızartmaca" oynamak istedi. Ciddiyim lan, ne zevkli oyundu lan o. Bir de "uzun eşşek"(2ş) oynayalım lan bir gün toplaşıp, harbi diyom süper olur.
Sanat filmleri çekmek istiyorum, Şahin k. abim gibi. Harbi diyorum onun kadar işine önem veren birini tanımıyorum. Bir kere sanat yapmak için para harcanmaz. Yalnız onun kadar doğal oyuncu bulmak zor. Replikleri süper oluyor. Hele bir de filmi var ki off, sana şunu diyorum: Denizden Şahin K. çıksa yerim.
Satriani abimiz yeni albüm çıkarmış dinleme fırsatımız pek olmadı ama güvenim sonsuzdur kendisine, eline sağlık satriani abi. Bir de; "İzmir'e bir bilet Satriyanı olsun" gibi.
Saygılarımınan...

Doğa [Pera Polente] Genç

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

durma-kardeşiniseç

Arkadaşlar eminim ki daha önce http://www.kardesinisec.com sitesini duymuşsunuzdur ancak duymayanlar varsa bir girip orada neler olduğuna bakabilir ve belkide bir çocuğu mutlu edebilir.Bizlerde öğrenciyiz ve onlarda birgün bizim olduğumuz yerlerde olmak istiyorlar ve bizim yardımlarımızı bekliyorlar.Sizden talepleri para değil,onlara yollicağınız defter ve kalemler onların geleceği olabilir.Onlara minik hediyeler hazırlayıp yollayabiliriz tabiki birlik olarak.Sadece öncelikle siteye girip bir bakmala bile iyi bir arkadaşlığa adım atmış olabilirsiniz.
fulya'ayşecik'guler

Cuma, Mayıs 05, 2006

şeytan ayrıntıda gizlidir

Ayrıntıları çok severim. Filmlerde, resimlerde falan ayrıntıları fark etmekten, göndermeleri anlamaktan büyük zevk duyarım. Az önce YapıKredi'nin yeni reklamını gördüm. Beynimde çakan bir kaç şimşeğin ardından "Oha!" dedim. Reklamı bilirsiniz deniz altında ilerleyen Vadaa hayvanlarının benzini biter, deniz kabuğundan bir Shell (petrolün kapital devi) istasyonuna rastlarlar. Filmin başlangıcında büyük mor bir balık, küçük yeşil bir balığı yutar. "Büyük balık, küçük balığı yutar." Monica Levinski. Açıklama gereği duyarsak büyük olan mor ve YapıKredi renklerinde, küçük olan yeşil ve Garanti bankası renklerinde. YapıKredi gelir ve Garantiyi yutar denilmiş filmde ama Garanti, General Electronics'le (elektiriği bulan adamın kurduğu şirket) birleşti. Şu anda onu elektrikli yılan balığı olarak tasvir etmek lazım. YapıKredi yersen...


olcay "ziraat düşmanı" bayram